İş

İTO Başkanı Avdagiç: “Depremden Sonra ‘Sanayiyi İstanbul’dan Çıkaralım’ Diyenler Var. Bu Çok Tehlikeli Bir Söylem”

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, “Deprem kuşağında ülke olmamızın bize verdiği değerli bir uyarı var. Yani sanayi ve ticaret belli merkezlere takılmamalı. Bu vesileyle orada olanlar var. ‘Sanayiyi İstanbul’dan çıkaralım’ diyenlerin bu çok tehlikeli bir söylemdir İTO olarak İstanbul’da üretim, ticaret ve ekonomik birimleri şehir dışına zorlamanın doğru olmadığını düşünüyoruz.

İTO Başkanı Avdagic, dün Mart ayında gerçekleştirilen Oda Olağan Meclis Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden bir ay geçmesine rağmen facianın etkilerinin hala çok şiddetli hissedildiğine dikkat çekti. Avdagic dedi ki:

“İSTANBUL KONUŞURKEN KULLANILAN JARGOYA ÇOK DİKKAT ETMELİYİZ: İstanbul’da deprem riski var ve İstanbul, Türkiye’nin toplam nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini, kayıtlı iş gücünün yüzde 20’sinden fazlasını, ihracat ve toplam dış ticaretinin yüzde 50’den fazlasını temsil ediyor. İstanbul, Türkiye’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılasının (GSYİH) yüzde 30,4’ünü oluşturuyor. 2022’de yarattığı katma değer 300 milyar dolara yakın. İstanbul’dan bahsederken kullanılan jargona çok dikkat edilmelidir. Geçenlerde Berlin’de turizm fuarındaydım. Oraya gittiğimde bana ilk sorulan ‘İstanbul nasıl, İstanbul yıkılıyor mu, her yer eski binalar, ne olacak’ oldu. İstanbul’da AVM satış endekslerinde depremden bu yana yüzde 33-35 düşüş var. Lüks segment satış kategorisindeki düşüş ise yüzde 80’e ulaştı. İstanbul otellerinde rezervasyonlarda ve oda doluluklarında yüzde 30 azalma var. Bu nedenle İstanbul’daki deprem riskini yazarken İstanbul’un ekonomik önemini de göz ardı etmemeliyiz.

DEPREM SONRASI ‘Sanayiyi İstanbul’un dışına çıkaralım’ DİYANLAR VAR: Deprem kuşağında ülke olmanın bize verdiği değerli bir uyarı var. Ve o sanayi ve ticaretin merkezlere sıkışmaması lazım. Belirli bölgelerde ağırlaşan sanayi ve ticaretin, hem bölgelerin gelişmişlik ve refah düzeyini olumsuz etkilediğini hem de ekonomik ve sosyal riskleri artırdığını görüyoruz. Umarım sarsıntı Türkiye’nin kalkınma ve sanayileşme stratejisinde ‘yerelleşme’ye yol açar. Ama biz buna karşıyız. ‘Bu vesileyle sanayiyi İstanbul’un dışına çıkaralım’ diyenler var. Bu çok tehlikeli bir ifadedir. İTO olarak, İstanbul’daki üretim, ticaret ve ekonomik birimlerin zorla ihraç edilmesinin doğru olmadığına inanıyoruz. Bunu doğal, doğal ve sürdürülebilir bir planlama ile yapmanın çok daha doğru olacağını öngörüyoruz. Bu retoriği burada duymuyoruz. Yurtdışındaki potansiyel alıcılar da bunu duyar. ‘Muhtemelen tesisinizi kapatmak zorunda kalacaksınız, ben zaten alternatif bir tedarikçi bulurum’ diyerek farklı bir duruma girebilirler. Dolayısıyla ülkenin bütün bu tabloyu inşa ederken üretmeye, ihraç etmeye ve istihdam yaratmaya devam etmesi gerekiyor.

KARAYOLU TAŞIMACILIĞINDA UZUN MESAFE GİBİ DEMİRYOLU YÜK TAŞIMALARINDA DA ALINMALIDIR: Lojistiğin sorun olduğunu savunanlar olabilir. O halde, Türkiye’nin son yıllarda karayolu taşımacılığında aldığı molanın bir benzeri, demiryolu ile yük taşımacılığında da alınmalıdır. Ülkeyi hızlı demiryolu ağlarıyla kaplamak ve limanlara hızlı erişim sağlamak lojistiği sorun olmaktan çıkaracaktır. Bu da üretimin ve sanayinin ülke geneline yayılmasının önünü açacaktır.

DÖNÜŞÜMDE DEVLET VERGİ GELİRLERİNE ÖNCELİK VERMEMELİ VE ÖZEL BÖLÜM KÂR ÖNCELİKLİ OLMALIDIR: İTO olarak uzun zamandır söylediğimiz bu; Sadık konutlar kadar sadık fabrikalar da inşa etmeliyiz. Konutların, fabrikaların, işyerlerinin, çarşıların, alışveriş merkezlerinin yenileme işlemlerini mutlaka öngörmeliyiz. Dolayısıyla iş yerlerini, sanayi kuruluşlarını ve turizmi de içine alarak bu dönüşüm paketini devam ettirmeliyiz. Dönüştürmenin ve yeniden inşa etmenin bir görev olduğu bilinciyle hareket etmek gerekiyor. Bu nedenle devletimizin bu kapsamdaki vergilendirme faaliyetlerinde vergi gelirlerine, özel sektörümüzün ise bu faaliyetlerden elde edilecek gelirlerde kâra öncelik vermemesi gerektiğine inanıyoruz.

İTO’NUN ÜYELERİYLE BÖLGEYE YARDIMI 220 MİLYON LİRAYA ULAŞTI: İTO’ya bağlı Deprem Koordinasyon Merkezi’nden bölgeye 108 tır ve 8 uçakla yardım gönderildi. İTO’nun üyeleriyle birlikte bugüne kadar bölgeye yaptığı yardım miktarı 220 milyon lirayı buldu.

DEPREM BÖLGESİNDE RESİMLİ VE DETAYLI ÇALIŞMA YAPTIK: Acil durum tedarikçisi olarak çalışıyoruz. İstanbul’dan temin ettiğimiz yanmaya hazır odunları kamyonlara yükleyip yola çıktık. Acil ihtiyaç olduğu bilgisini aldığımızda hemen bölgeye talep edilen kadar oksijen tüpü gönderdik. Çadır kentlerde buzdolabı olmadığı için eserlerin uzun süre korunmasını sağlayan ‘termo kutu’ istendi. Onları gönderdik. Bir bölgeden ‘acil çadır ihtiyacı’ haberi gelince hemen oraya çadır gönderdik. Bas-çek ve incelikli bir çalışma gerçekleştirdik.

NORMAL HAYATA DÖNMEK İÇİN DAHA UZUN BİR YOLUMUZ OLDUĞU GERÇEĞİ: Deprem bölgesinin daha uzun süre yardıma ve özel desteğe ihtiyacı vardır. İş dünyası olarak ihtiyaçlar devam ettiği sürece yardımları sürdürmek zorundayız. Normal hayata dönmek için daha çok yolumuz olduğu tartışılmaz bir gerçek. Yardım çalışmalarımızı bu bakış açısıyla şekillendiriyoruz. Rutin ihtiyaçlarımıza uzun süre düzenli olarak devam etmemiz gerekiyor. İTO olarak bu çalışmaları devletimiz ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile uyum içinde yürütüyoruz. İTO’nun orta vadede yürüteceği çalışmayla ilgili olarak, “İTO olarak bölge insanının daimi ikametgahına yerleştirilmesi ve yanlarında olması için başlatılan çalışmalarda yerimizi alıyoruz. Yol haritasını çizmeye çalışıyoruz. Bunun nasıl olacağı konusunda TOBB ve devletimizin ilgili birimleri ile birlikte Kalıcı konutlara kadar ihtiyaç duyulacak konteynerler (Şehirler için de çalışmalar yürütüyoruz (taşınabilir evler) Kahramanmaraş İl Sağlık Müdürlüğü’nün ihtiyacına özel konteynerler hazırlayıp gönderdik. Müdürlük.

GERÇEK DURUMUN HUKUKA AYKIRI OLUŞMASINA ASLA İZİN VERMEYELİM: Deprem kuşağından başlayarak tüm illerimizle birlikte depreme hazır, depremle barışık bir Türkiye’yi yeniden inşa etmek zorundayız. Yine afetlere en hazırlıklı, afet sonrasında en hızlı ve etkin tepki verebilen ülke olmamız gerekiyor. Bunun için eğitimimizi, mevzuatımızı ve bürokratik yapımızı yeniden yapılandırmamız gerekiyor. Hukuka aykırı fiili bir durumun oluşmasına asla izin vermemeliyiz.

ENFLASYON VE DÖVİZ KURU MAKASLARI İHRACAT FİYATLARIMIZI TUTMAK İÇİN ÖNEMLİ ZORLUK OLMAYA BAŞLADI: Şu anda enflasyonu kontrol etmeye çalışıyoruz. Ancak 14 aylık kurdaki değişim %31,5; Enflasyon yüzde 80 civarında. Buradaki makas, fiyat tespiti noktasında ihracatımızı ciddi şekilde zorlamaya başladı. Burada özel bir destek talebimiz veya beklentimiz yoktur. İhracatçının ihracatını artırabilmesi ve piyasalarda güçlü kalabilmesi için Türkiye’de enflasyon ve kurun paralel bir seyir izlemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bakın paralel artsın demiyoruz, paralel hareket etsin diyoruz.

İTHALATÇININ İŞİNİ KOLAYLAŞTIRAN, İHRACATÇININ İŞİNİ ZORLAYAN POLİTİKALARI KALDIRMALIYIZ: 2023 yılının Türkiye için dış ticaret istikrarı açısından hassas bir yıl olacağını düşünüyoruz. Açık devam ediyor. Önce bunu durdurmamız, sonra da kapatmak için gerekli adımları atmamız gerekiyor. Bu noktada bizi bekleyen bazı riskler var. Bunlardan biri AB’nin Rusya’ya yönelik adımlarını sertleştirmesidir. Son olarak Belarus’a TIR girişlerine kısıtlamalar getirildi ve bunu yeni adımların izleyeceğine dair işaretler var. Bundan sonraki dönem çok hassastır. Dikkat etmemiz gereken şu: İthalatçının işini kolaylaştıran, ihracatçının işini zorlaştıran politikaları kaldırmalıyız. Siyaseti bunun tersi şekilde uygulamamız gerektiğinin altını çiziyoruz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu